17 Ocak 2011 Pazartesi

Bir kilo demir mi ağır, yoksa onun utancı mı?

Emrah SERBES'den sonra bir yazı da Gökdemir İHSAN'dan aktaracağım... Bir gece vakti kaleme alınmış bu yazı. Söylenecek fazla birşey yok... Söz Gökdemir İHSAN'ın... Biraz önce geceyi son bir sigarayla mühürlemek üzere balkona çıktım. Sokağın sessizliğini nal sesleri bozdu birden. Şaşkınlığımı beyaz bir atın çektiği araba giderdi biraz sonra. Biri henüz on beş on altı yaşlarında üç Çingene kadını taşıyordu. Hemen karşımdaki inşaatın önüne yanaşıverdiler. Henüz yıkılmış binanın demirlerini ayıklamaya koyuldular.

Genç kız erketeye yattı: Etrafı kolaçan ediyor. Beni görmemesini diliyorum; utanıyorum. Sigaradan çektiğim nefesleri kızın diğer tarafa baktığı anlara denk getirmeye çalışıyorum. Neyse ki beni fark etmediler. Balkon kapısını sessizce kapatıp çalışma odasına sığınıyorum. Bu metni molozlardan ayrılan demirlerin gürültüsünde yazıyorum.

Bu sabahın dilemması şu: Bu bir hırsızlık mı? Öyleyse ihbarı gerektirir mi? Gerektirse bile bu muhbir, polisle yirmi iki yıl önce tanışmasının izlerini tam da şu günlerde belini doğrultamazken yad eden bir garip olabilir mi? Niye olmasın: Kırmızıda basıp geçenleri anında bildiriyorsun ama polise. O başka!

Ben herhalde muhbir olmamanın hesabını veririm öte tarafta. Peki ya bu kadınları bu hale icbar edenler? Sizin Allahınız var mı?

Hiç yorum yok: