24 Mart 2013 Pazar

Bir programatik yaklaşım... Çürüme !

Toplum sınıflı bir toplum ise hücrelerine kadar kokuşmuş bir toplum demektir.
Meta egemenliği, ilk sınıflı toplumla başlayıp, metanın egemen olduğu kapitalist topluma kadar sürekli gelişmiştir. Ve metanın egemenlik alanını bu kadar genişletmesi demek, insanlar arasındaki ilişkilerin meta üzerinden kurulması demektir.
Sınıflı toplumun, nasıl bir yapısı olduğu konusunda çok farklı örneklemeler yapılıyor. Mesela bir piramit gibi olduğu, en üstte egemen sınıfın küçük sayıdaki mensupları, onun altında, orta büyüklükteki küçük burjuvalar ve nihayet en altta sayıca en kalabalık olan işçi ve emekçiler. Bu piramit benzetmesi, gelir dağılımı söz konusu olunca büyük ölçüde doğrudur. Ama yine de toplumsal yapıyı, sınıfların durumunu, bu tip benzetmelerle anlatmak, işi karikatürize olur.
Elbette egemen sınıflar sayısal olarak çok küçük sayılardadır. Türkiye'de en büyük 500 firma, toplam gelirin çok büyük bir bölümünü elinde tutmaktadır.
Mevduatların yarısından fazlası, mevduat adedi olarak binde birin elindedir. Ya da dünyaya bakarsak, dünyanın en zengin kişisinin serveti, 100'den fazla ülkenin gelirinden fazladır.
Egemen sınıf, sadece topluma egemen olmakla kalmaz, aynı zamanda, kendi kültürünü, kendi ideolojisini de topluma egemen hale getirir.
Bu durum bunalım konusunda da böyledir.
Çürüme, gerçekte sistemin çürümesidir ama kendini doğrudan, en alttakilerde, işçi ve emekçilerde gösterir.
Paraya endeksli yaşam, her şeyin alınıp satılması, gerçekte bir bunalıma yol açacaksa, burada alınıp satılanın emekçi sınıfın, yoksulların içinden çıkması kadar doğal olanı nedir ? Sistem, kadını bir cinsel obje haline getirir. Aslında bu, çürümenin kendisidir. Ve sonrasında; kadının vücudunun satılması gündeme gelir ve elbette vücudu satılan yoksullardır.
Hırsızlığı, üretim araçları ve toprak üzerindeki mülkiyet başlatır. Egemen sınıfın üyeleri, her şeyi çalar, her şeyi yağmalarlar. Zenginliklerine zenginlik katmak için, her lokmayı kendilerine alırlar. Sonra açlık kol gezer. Bu bir çürümedir ve sistem sonunda, burjuva hukuku, ekmek çaldığı için, baklava çaldığı için çocukları, yoksulları, açları cezalandırır. Büyük hırsız küçük hırsızı cezalandırır. İşte size burjuva hukuku.
Rekabet, kapitalistler arasında başlar, tekeller arasında zirveye ulaşır. Tekelci rekabet, her türlü mafyanın, her türlü egemenlik ilişkisinin temelidir. Rekabet, giderek egemen insan ilişkisi haline gelir. Bu o  denli yaygınlaşır ki, her türlü insani değeri, arkadaşlığı, paylaşmayı vb. yok eder. Toplumsal bir varlık olan insan, orman yasalarının içinde, kapitalizmin kutsadığı "birey" haline gelir. Ve böylece rekabet ilişkileri altında çürüme en derinlere kadar işler.
Buraya kadarkilerden bir sonuç çıkıyor; çürüme, egemen sınıfın içinde başlıyor. Sistemin çürümesidir bu. Ama çürüme kendini, en alttakilerde, yoksullarda, açlarda, işsizlerde, emekçi ve işçilerde ortaya koyuyor. Biz, çürümeyi halkta görürüz ama gerçekte bu çürümenin ortaya çıkış biçimidir, gerçekte çürüme egemen sınıfın içinde başlar.
Yine buraya kadar ortaya çıktığı gibi, aslında tüm bu çürüme örnekleri, sistemin doğallığı, nesnel işleyişi içinde vardır. Her şeyin metalaştırılması, sonuçta bir noktaya geldiğinde, açık bir çürüme olarak ortaya çıkar. Rekabet, sistemin övdüğü, hatta TV programlarında üzerine övgüler düzülen bir süreçtir. Ama bu rekabeti övenler, gün gelir onun yıkıcı etkileri üzerinde konuşmaya başlarlar. Oysa rekabet, elbette ki yalnızlık üretir, elbette ki paylaşmayı yok eder, elbette ki "birey"i öne çıkarır...

Dostluklarla !
(Bir sonraki yazımızda devam edecektir.)

Hiç yorum yok: