Blog yazarlarımızdan Serkan AKKOYUN'un Hayatımız Futbol isimli derginin 16.Sayısında, Galatasaray maçına dair yer alan Yazısıdır. Buyrun
Adana Demirspor İstanbul’a gelince gitmemek olmazdı. Geldik, gördük; bizik!
Gece yatağa girip kafamı yastığa koyduğumda zerre uykum yoktu. Nasıl olabilirdi ki? Ben o yatağın içindeyken tam 23 otobüs memleketimden, Adana’dan yola çıkmıştı bile… Ertesi günü akşamı İstanbul’un Seyrantepe’sinde, Seyrantepe’nin Arenası’nda, Arena’nın kale arkasında 2500 şimşek çakacak, gürültüsü ortalığı kasıp kavuracaktı. Gel de uyu…
Bugün günlerden Demirspor!
Adana’dan gelen otobüsler şehre indikten sonra gruplar halinde Taksim’e dağılanları gördüm meydana ilk çıktığımda. Öncesinde Beşiktaş’taydım. Evimin de bulunduğu semtte durağa doğru ilerlerken Kazan’a oturmuş iki Demirspor atkılı görünce daldım hemen içeriye. “Adana’dan mı geldiniz, İstanbul’da mı yaşıyorsunuz?” diye sordum selamın ardından. “Hayırdır birader?” diye cevap geldi bana çok tanıdık bir ses tonundan. Bir anda karşımdakinde kendimi gördüm. İki Adanalı oturmuş keyifle biralarını yudumlar, yoksa ben onlara racon mu koyuyordum? “Rahat ol baba” kelimeleri ağzımdan dökülürken açtım ceketimin önünü, gördüler mavi-laciverti. İki kelamın ardından Taksim’e doğru yola koyuldum. Dedim ya Taksim’de kafamı çevirdiğim her yerde beşerli onarlı Adana Demirspor taraftarı vardı. Birbirimizi tanımıyor olsak da yan yana geçtiğimiz her taraftarla selamlaştık, ayak üstü hoşbeş ettik, sigara yaktık. Bizim “İstanbul Tayfası”nı beklerken Taksim’de bulunduğum süre bana Adana’yı ne kadar çok özlediğimi hissettirdi.
Füniküler de Demirsporludur
Adana Demirsporlu olmanın sadece bir takım taraftarı olmak ya da renklere aşık olmak kadar basit olmadığnı anlamanız için sadece maç öncesi iki bilemedin üç saatinizi bizimle geçirmeniz yeterli olacaktır. Adana Demirspor taraftarlarının birçoğu futbol takımından çok su topu takımıyla övünür. Bunun mimarı da rahmetli Muharrem Gülergin’dir. Gülergin’in bizlere öğrettiği şeydir işte zaten Adana Demirsporlu olmanın farkı. Bunu atkısı olmayan bir misafirimize atkı almak için Kabataş’a indikten sonra fünikülere binmeden önce somut bir örnekle tekrar yaşamış oldu. Ne de olsa uzun süre olmuştu maça gitmeyeli. Yoksa her maç öncesi yaşana klasik senaryolar bunlar: Atkı için de fünikülere binerken de “Hadi al da gidelim” değil “Beyler üç beş atın ortaya” sistemi aktifti. Bu tamamen komün bir hayat görüşünün kanıtıdır. Omuz omuza yaptığı adamın boynundaki atkı için onun cebinden çıkacak paradan değil ortak bir mülkiyetten söz ediyoruz. Artık atkılar alındı, akbiller basıldı ve fünikülere binildiğine göre hazırla kendini İstiklal; İstanbul Tayfa geliyor!
İstiklal’de seni düşünmek var ya…
“Şu kahpe dünya bizi bir gün mutlu eder mi, Acılar bir gün diner mi? İstanbul’un ortasında seni düşünmek var ya.. MAVİ sevda söyle biter mi?” tezahüratı ile Taksim meydana çıktık. İstanbul Tayfa’nın en şeker adamlarından Efe Şeker’in gördüğü siyahi vatandaş için “Bu da Adanalı ha. Kiremithane Mutlu mahallesinden…” diyerek attık ilk adımı metronun dışına. İstiklal Caddesi’ni küçük Adana’ya çevirme yolunda çizdiğimiz güzergahta 10-15 kişi olarak çıktığımız yolun henüz yarısına gelmiştik ki parça parça gruplar halinde gezen diğer taraftarlar ile kaynaşmaya geçmemiz çok sürmedi. Daha İstiklal’in yarısına gelmeden 50 kişiyi geçtik. Artık kanlar kaynama, eller ısınmaya, kelimeler ağızların içine dolmaya başlamıştı. Fitili İstanbul Tayfa’nın lideri Erdi Ç attı; “Ooooo Ooooo” bu melodi artık bizimle özdeşleşen Çav Bella’nın melodisinden başka bir şey değildi. İstiklal sustu ve Şehrin Asi Çocukları’nın isyan marşını dinlemeye başladı; “Şehrin Asi Çocukları, Sığmıyor ki sokaklara, Mavi Lacivert formalarla yürüyorlar omuz omuza! Yıllar geçti bak umutlarla, Gelmeyen şampiyonluklarla, Bir kat daha büyüdü sevdan, Vazgeçmedik bir an armandan; ŞİMŞEKLER!”
Geldik, gördük; bizik!
Enerjiyi daha fazla Taksim’de harcamanın gerekliliği kalmamıştı. Üzerinde sarı-kırmızılı atkılarıyla Galatasaray taraftarlarından, İstanbul’u gezmeye gelip memleketin en güzel çocuklarını görme şerefine nail olan turistlere kadar herkes telefonları ile videolarımızı çekmişti. Metro bizi bekler, Arena’nın fethine sayılı dakikalar kalmıştı.
Tribünde olan tribünde kalır. Saha içinde bize yakışır futbolu oynayan Demirsporlu futbolcuların tek tek yüreklerine sağlıklarımızı, 90 dakika boyunca susmadan tribünden ilettik. Meşale şovumuz sırasında ultrAslan tribünlerinden patlayan flaşlar, bize özgü tezahüratımız A-DE-SE söylenirken “Allahınıza gurban ulan” diye birbirimizi gazlamamamız bize yetti de arttı bile. 4-1’lik yenilgi bizim zerre umurumuzda değildi zira biz tribünde galip olan taraftık. Livorno maçıyla beraber memleketin dört bir yanına yayılan Adana Demirspor tribünlerinin namının ne kadar içi dolu olduğunu Arena’da da ispatladık. Yolu düşüp de Adana’ya gelen olursa bir de bizim evimizdeki maça bekleriz. Hani bir laf var ya; yaptıklarımız, yapacaklarımızın habercisi diye işte o hesap. Bir gün Süper Lig’e geldiğimizde, bir gün karanlıklar aydınlığa çıktığında siz asıl o zaman görün bayramı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder