29 Mart 2013 Cuma

Redhack ile yapılan Adana DEMİRSPOR Röportajı

 -Sosyalist bir hacker grubu olarak simgesi sol yumruk olan, büyük bir taraftar kitlesine sahip Demirspor sizin için ne ifade ediyor?
 +Dünyanın sayılı taraftar gruplarından biridir Şimşekler ve bizlerin gözünde; direnen, hesapsız , inanmadığı şey için harekete geçmeyen ama inandığı doğrular üzerinden en küçük tavizi olmayan ; tabir yerindeyse her şeyiyle halkın takımıdır. En önemlisi ise bugün açıkça faşizmin kitle ruhunu yaşatan taraftar gruplarına inat devrimci tutumuyla diğer tüm takımlardan kolayca ayrılan bir kitledir. Yaşadığı, serpilip büyüdüğü toprakların sıcaklığını ve bereketini temsil eder bizler için. Bizler Çukurova'yı Yaşar Kemal'in satırlarında; Ahmed Arif'in dizelerinde; Abidin Dino'nun fırça izlerinde; Yılmaz Güney'in Umut'unda; Müslüm Gürses'in fısıldadığı tekstil işçilerinin sabahlayan gözlerinde sevdik... Sıcakkanlıdır, külhanidir delikanlı der Ahmed Arif kolayca sever seni ama kolay değildir Çukurova'lıyı sevmesi.

 -İnterneti yoğun kullanan Demirsporlu gençler sizi çok yakın takip ediyor onlara neler söylemek istersiniz? 

+Demirsporlu gençlere değil sadece mesajımız; Ağabeylere büyüklere de görev düşüyor. Kanı hızlı akan, gözü kara taraftarın hata yapmasına uygun bir zemindir futbol ve toplu hareket bilinci. Gün gelir kişilerin çıkarları kulübün şanlı mazisinin önüne geçer. Gerçi Rafet gibi şahane bir büyüğe (Bu arada Rafet sadece 10 yaşında) sahipken bu uyarılara gerek yoktur.

 -Demirspor, dünyaca meşhur komünist takım Livorno ile maç yaptığında takip etmiş miydiniz?

+Livorno maçının öncesini ve sonrasını da takip etme şansımız oldu. Dünya üzerindeki devrimcilerin istediğinde nasıl kenetlenebileceğinin en güzel örneklerinden biridir Livorno maçı. Bizim gibi maçı izleme şansı olmayanlar için güzel bir fırsattı televizyondan yayınlanması ama küçük zihinlerin sığ hesapları kitleyi büyütme mantığının önüne geçti maalesef. Bu taraftar kulübün sahibi olarak gerekeni her zaman yapmıştır. 
Biz REDHACK olarak hep Demirspor'un yanı başındaydık ve hep orada olacağız.


 -Yeteneklerinizle birçok siber eylemde bulundunuz. Futbol dünyasındaki kirli iddialar hakkında bir eylem düşünceniz oldu mu hiç? 
 +Malum şike süreci atlattı ülke futbolu. Futbol dünyası endüstriyel futbol ve diğer kavramlar üzerinden icat edildiği günden bu yana en kirli dönemini yaşıyor. Yoksullaştırılmış, umudu elinden alınmış kitlelerin umudu haline getirilmiş bahis, iddia, çekiliş siteleri kadar; taraftarını tüketici kitlesi olarak gören zihniyetler baskın gelmeye başlamıştır. Kulüp gelirleri üzerinden kişisel çıkar sağlayanlar ve onların basındaki uzantıları sayesinde futbol, amacından saptırılmış ve spor ruhunun dışına itilmiştir. Bugün hangi hakemin hangi takımı tuttuğu, hangi yazarın hangi takım lehine yorum yapacağı ta başından bellidir. Bu çirkin oyunların içerisinde ısrarla emekçiden yana olan bizler endüstriyel futbolun öldürdüğü bu centilmenliğe ve yukarıda izah ettiğimiz çirkinliklere dikkat çekmek adına yayıncı kuruluşu ve TFF uzantılarını hackledik ama Demirspor taraftarı tribünleri hackliyor. Şimşekler bizim gözümüzde futbolun hackerlarıdır.


 -Herhangi bir Türk kulübünü hacklemeyi düşündünüz mü hiç?
+Hiç bir kulübü hacklemedik. Bizler kendimizi önce insan , sonra sosyalist/Komünist ve sonra bir başka tanım içerisinde arayan insanlarız. 1980 darbesiyle kimliksizleştirilmiş olan kitlelerin kendilerini takım olmadan tanımlayamadıkları bir dünyaya inanmıyoruz. Bu taraftarların kişisel hatası değildir. Yok edilmiş kuşaklardan arta kalan bir yaşam anlayışıdır. Demirspor, futbolu devrim idealine araç edip, sınıf ayrımına dikkat çekerken diğer taraftar gruplarının neredeyse tamamında bu ayrıma varamıyoruz. Şimşeklerin arasında tamirhane çırakları, fabrika, demiryolu işçileri göreceksiniz. Onların güneşte kararmış alınları yüzlerini güneşe çevirebildikleri içindir.

 -Grubunuzdaki arkadaşlarınız arasında Demirspor, oynadığı lig, özellikle Şimşekler Grubu üyelerinin geleneksel dünya görüşünün aynı açıda olduğu biliniyor mu?

 +Grubun her bir üyesi futbolla eşit seviyede ilgilenmiyor elbette. Ama aramızda uzun yıllardır Demirspor taraftarı olmaktan; Şimşekleri aktif olarak takip etmekten gurur duyan üyeleri var. Bizlere oldukça sık sorulur “Hangi takımı tutuyorsunuz “diye. Yanıt tektir: Adana Demirspor. Takım tutmayan bile şöyle yanıt verir : "Futbolla ilgim yok ama tutacak olsam dünya görüşümün aynı olduğu için Demirspor’u tutarım". Deneyin, görürsünüz!

 -Genel olarak futbol ile aranız nasıl? 

 +Yukarıda bahsettiğimiz gibi ama şunu özellikle belirtmek isteriz: Futbol taraftarı Lefter 'in cenazesindeki gibi diğerinin değerlerine saygı gösterebilenler olmalı, kulüp Başkanı Süleyman Seba gibi "varsın kirletilmiş şampiyonluklar onların olsun" diyebilmeli, insanlar korkmadan maç izleyip edep sınırları içerisinde birbirleriyle şakalaşabilmeli. Tabii bunları "emanet"siz maça gitmeyen taraftarımız işitsin diye söylüyoruz. Hiç bir gol bir candan daha değerli olabilir mi? Akçakale'ye düşen top mermisine "gol olur " diyerek bakılabilir mi?

 -Fenerbahçe, faşistlerin takımı olarak bilinen Lazio ile UEFA Avrupa Ligi’nde çeyrek final oynayacak ne düşünüyorsunuz?
 +Siz bakmayın Pensilvanya Baron'unun "müstaid fıtratlı (çürümüş yaradılışlı) bir taraftardır dediğine. Fenerbahçe'ye yakışan takımını maça olabildiğince iyi hazırlamak, taraftarı ise her zaman olduğu gibi kimin çürümüş fıtratlı olduğunu var gücüyle haykırmak. Öte yandan faşist bir geleneğin temsilcisi Lazio karşısında Livorno bayrak ve flamalarıyla stadı donatmak dünya çapında bir mesaj olacaktır diye düşünüyoruz. Eğer böyle bir eylem yapacak olurlarsa bu mesajı gerek RedHack İtalya ekipleri gerekse Avrupa'daki yüzlerce hesabımızdan duyurmak bizlerin boynunun borcudur.


 -Şimşekler Grubu keyifli olduğu maçlarda Çav Bella tezahüratı yapıyor. Hiç dinleme fırsatınız oldu mu o tezahüratı?
 +Çav Bella (Ciao bella) gibi devrimci bir marşın melodisi üzerine yaratılmış bir tezahüratı REDHACK nasıl ıskalayabilir? 1 Mayıs 'ta meydanlarda söylediğimiz marşlardan, Cumartesi Anneleriyle söylediğimiz şarkı ve ağıtlardan ayrı tutmayız biz Şimşekler’ in tezahüratlarını.

Son olarak…
Bizlerden istenilen röportaj taleplerini geri çevirdiğimiz dönemde Demirspor taraftarına yönelik röportaj yapmak hangi aklı evvelin fikriydi bilmiyoruz ama isabet oldu. Söylemek istediklerimizi kendi takımımız üzerinden söyleme şansı yakaladık. Bu dünyayı Endüstriyel Futbol ve onun getirdiği pisliklerden arındırmak adına yapılabilecek her şeyin yanındayız. Gol olmadığını bile bile "tamam lan gol olsun" diyenlere, taştan kale, bakkaldan Kames top alarak büyüyenlere, gazozuna maç yapıp Seyhan'da serinleyenlere selam olsun. REDHACK Şimşekler, Şimşekler REDHACK'tir. Yağma YOK, REDHACK var! Devrimci Selamlar olsun Çukurova'nın sarı sıcağına.

26 Mart 2013 Salı

Bir programatik yaklaşım... Çürüme -2-

( Aynı adlı önceki yazımızın devamı. )
 Egemenlik ilişkisini de ele alalım.
Kapitalist, kar elde etmek için üretim yapar. Ürettiği şeyin, insan ihtiyacını gidermesi, sadece bir zorunluluk olduğu için vardır. Yoksa kapitalist kullanım değeri üretmek istemez. Sadece değer, satılacak meta üretir, mal üretir. Cola, bir ihtiyaç mıdır ? Değil ise, onun üretiminin kapitalizm olmadan olmayacağının bilmek gerekir. Bugün, Cola birçokları için bir ihtiyaçtır. Evinizde kezzap yerine tuvalet temizliğinde kullanabileceğiniz cola, içecek olarak bir ihtiyaç görür hale gelmiştir, hatta birçok kişinin tek içeceğidir. Ve cola içmekten dolayı midesi delinen, hastalanan ve hatta ölen insanlar olduğu halde, sigaraya karşı açılan savaş ona açılmıyor.Kapitalist, daha çok kar elde etmek için, pazarda hakimiyet kurmak ister. Cola, bir pazar yaratıyor ve bu pazarın dünya çapında iki egemeni var. ( Coca Cola Company ve Pepsi Cola Company ) Ve kapitalistler, bu pazarı kontrol etmek, egemenlik altına almak isterler.
Gün gelir, bu kontrolü sağlamak için, silahlı savaşlar organize edilir.
Pazar hakimiyeti, bir yandan ideolojik proğramlarla mücadele etmeyi (reklamcılık) ve diğer yandan da şiddeti çağırır. Pazar hakimiyeti, ideoloji ve şiddet bir arada işlemeye başlar.
Bu egemenlik ilişkileri, toplumun her alanına, her hücresine sızmaya başlar.
Erkek, kadının üzerinde egemenlik(!) kurar.
O kadar ki, hayatın her alanında, her ilişkide kimin kimin üstünde egemenlik kuracağı temel sorun olur. Bu aslında bir çürümedir. Ve kendini en başta alt sınıflarda, yoksullarda, emekçilerde ortaya koyar. Erkek kadına egemen olmak ister, iş yerinde patron, işçinin nefes almasını bile denetim altına almak ister. Fabrikada patronun egemenliği altında ses çıkaramayan, sürekli aşağılanan kişi, evine gittiğinde ise, ailesini egemenlik altına almakla meşguldür. Bu egemenlik ilişkisi o kadar ki, uzaktan izlenirse, bir traji-komik filme dönüşür. Egemen erkek sonuçta sevdiğini, eşini öldürür. Egemendir ama ne egemen? Evin efendisidir, dünya onun etrafında dönmektedir, ama karşısında patronu gördü mü hemen köle pozisyonuna geçer, polisi ve devleti gördü mü, hemen susar ve kabuğuna çekilir. Ve burada kaybettiği onurunu, evinde eşine, çocuklarına karşı terör estirerek kazanmaya çalışır. Eve, sevgilisine o kadar "hakim" hale gelir ki, istediğini yaptıramaz ve sonuçta, akli melekelerini yitirmiş gibi, bir cinnet hali ile, çoluk çocuğunu öldürür. İşte size erkek egemenliği.
Okulda dayak yer, ailede dayak yer, askerde dayak yer, iş yerinde dayak yer ve sonuçta, dünya şampiyonu da olduğu için olacak, evinde karısına, çocuklarına yumruk sallar.
Aslında bu, burjuva egemenliğin yansımasıdır.
Bizim toplumumuzda, bu egemenlik, erkeklik vurgusuna biraz da "tarih" eklenmiştir. Fetih, fethetme de işin içine girmiştir. Ülkenin egemenleri, her gün bir yerleri fethederler. Fetihçi ruh, yağmacı ruh ile at başı yürümüş olduğundan olacak, insanlarımız da fetih işine çok yakın durur. Özellikle, küçük esnaf için bu fetihçi ruh, altında yağma olanağını sağladığı için çok caziptir. Bu ele geçirme, egemen güçler içinde başlar, orada ideolojik bir boyut alır, orada bir "tarihsel" derinlik kazanır ve sonra halka yansır. En temiz duygularda bile vardır bu fethetme, aşkının ilk anında bile fetihçidir. Oysa aşk daha insani bir duygudur. Fethedip de eline geçen nedir? Muhtemelen daha büyük hayal kırıklığı, daha fazla yoksulluktur.
Ama bu fetih işini, topluma bir egemen ilişki biçimi olarak, bir amaç olarak, egemenler  öğretir, dayatır, yayar.
Mülkiyet meselesi de böyledir. Gerçekte mülkiyet, toplumsal normlarca onaylanmış bir hırsızlıktır. Üretim araçları, toprak vb. üzerindeki mülkiyet, hırsızlığın alasıdır. Ama gerçekte, mülk sahibi hırsızlar, ekmek çalanları cezalandırır. Halkın parasını toplayıp bankalara veren bir sistem, sonra buradan büyük çaplı tefecilik yürütür, tefecilik her alanda yaygınlaşır ve bunun adına hırsızlık demezler. Tefeci, ahlaki açıdan zaaf içinde olan olarak takdim edilir, bankacılar ise, el üstüne tutulur, saygı görür.
Gerçekte mülkiyet, özgürlüğün, insanlığın kaybedilmesi demektir. Malların, eşyaların esiri olmak demektir. Toplumdan çalınan bu mülkler, korkaklığın da, tutuculuğun da esas kaynağıdır. Elde ettiği ayrıcalıkları korumak, elindeki tüm güçleriyle insana karşı savaşmak anlamına gelir.
Mülkiyet, gerçekte büyük çaplı çürümenin de kaynağıdır. Aşkı, vicdanı, merhabasını mülkiyet haline getirme süreci böyle başlar.
Çürüme, kapitalizmin içindedir. Onun başarısızlığının değil, tam tersine başarısının sonucudur. Bu nedenle, kapitalistler, herkesi, kendine benzetmek, herkese "sermayenin değerlerini" insani değer olarak kabul ettirmek ister. Tarihi de buna göre dizayn eder, toplumu da. İnsanın doğasını değiştirmek için yaptıkları müdahelelerin nedeni budur. Yani, kapitalizmin yaşaması, insanın insan olmaktan çıkması demektir.
Kapitalizm; onurlu, soru soranı, değerleri olan insanları sevmez. Onlar, sistemin çarkının içinde öğütülmemiş oldukları için, onları düşman kabul eder. İnsani düşman kabul eden bir toplumdur kapitalizm. Sınıflı toplumların en gelişmişi, yani en insanlık dışı olanıdır.
Bu sisteme karşı savaşmak, insan olarak kalmanın tek yoludur.
Bu sisteme karşı savaşmak, çürümeye karşı savaşmaktır.
Sevgi, saygı, bağlılık,
Dostluklarla ve güzelliklerle !

24 Mart 2013 Pazar

Bir programatik yaklaşım... Çürüme !

Toplum sınıflı bir toplum ise hücrelerine kadar kokuşmuş bir toplum demektir.
Meta egemenliği, ilk sınıflı toplumla başlayıp, metanın egemen olduğu kapitalist topluma kadar sürekli gelişmiştir. Ve metanın egemenlik alanını bu kadar genişletmesi demek, insanlar arasındaki ilişkilerin meta üzerinden kurulması demektir.
Sınıflı toplumun, nasıl bir yapısı olduğu konusunda çok farklı örneklemeler yapılıyor. Mesela bir piramit gibi olduğu, en üstte egemen sınıfın küçük sayıdaki mensupları, onun altında, orta büyüklükteki küçük burjuvalar ve nihayet en altta sayıca en kalabalık olan işçi ve emekçiler. Bu piramit benzetmesi, gelir dağılımı söz konusu olunca büyük ölçüde doğrudur. Ama yine de toplumsal yapıyı, sınıfların durumunu, bu tip benzetmelerle anlatmak, işi karikatürize olur.
Elbette egemen sınıflar sayısal olarak çok küçük sayılardadır. Türkiye'de en büyük 500 firma, toplam gelirin çok büyük bir bölümünü elinde tutmaktadır.
Mevduatların yarısından fazlası, mevduat adedi olarak binde birin elindedir. Ya da dünyaya bakarsak, dünyanın en zengin kişisinin serveti, 100'den fazla ülkenin gelirinden fazladır.
Egemen sınıf, sadece topluma egemen olmakla kalmaz, aynı zamanda, kendi kültürünü, kendi ideolojisini de topluma egemen hale getirir.
Bu durum bunalım konusunda da böyledir.
Çürüme, gerçekte sistemin çürümesidir ama kendini doğrudan, en alttakilerde, işçi ve emekçilerde gösterir.
Paraya endeksli yaşam, her şeyin alınıp satılması, gerçekte bir bunalıma yol açacaksa, burada alınıp satılanın emekçi sınıfın, yoksulların içinden çıkması kadar doğal olanı nedir ? Sistem, kadını bir cinsel obje haline getirir. Aslında bu, çürümenin kendisidir. Ve sonrasında; kadının vücudunun satılması gündeme gelir ve elbette vücudu satılan yoksullardır.
Hırsızlığı, üretim araçları ve toprak üzerindeki mülkiyet başlatır. Egemen sınıfın üyeleri, her şeyi çalar, her şeyi yağmalarlar. Zenginliklerine zenginlik katmak için, her lokmayı kendilerine alırlar. Sonra açlık kol gezer. Bu bir çürümedir ve sistem sonunda, burjuva hukuku, ekmek çaldığı için, baklava çaldığı için çocukları, yoksulları, açları cezalandırır. Büyük hırsız küçük hırsızı cezalandırır. İşte size burjuva hukuku.
Rekabet, kapitalistler arasında başlar, tekeller arasında zirveye ulaşır. Tekelci rekabet, her türlü mafyanın, her türlü egemenlik ilişkisinin temelidir. Rekabet, giderek egemen insan ilişkisi haline gelir. Bu o  denli yaygınlaşır ki, her türlü insani değeri, arkadaşlığı, paylaşmayı vb. yok eder. Toplumsal bir varlık olan insan, orman yasalarının içinde, kapitalizmin kutsadığı "birey" haline gelir. Ve böylece rekabet ilişkileri altında çürüme en derinlere kadar işler.
Buraya kadarkilerden bir sonuç çıkıyor; çürüme, egemen sınıfın içinde başlıyor. Sistemin çürümesidir bu. Ama çürüme kendini, en alttakilerde, yoksullarda, açlarda, işsizlerde, emekçi ve işçilerde ortaya koyuyor. Biz, çürümeyi halkta görürüz ama gerçekte bu çürümenin ortaya çıkış biçimidir, gerçekte çürüme egemen sınıfın içinde başlar.
Yine buraya kadar ortaya çıktığı gibi, aslında tüm bu çürüme örnekleri, sistemin doğallığı, nesnel işleyişi içinde vardır. Her şeyin metalaştırılması, sonuçta bir noktaya geldiğinde, açık bir çürüme olarak ortaya çıkar. Rekabet, sistemin övdüğü, hatta TV programlarında üzerine övgüler düzülen bir süreçtir. Ama bu rekabeti övenler, gün gelir onun yıkıcı etkileri üzerinde konuşmaya başlarlar. Oysa rekabet, elbette ki yalnızlık üretir, elbette ki paylaşmayı yok eder, elbette ki "birey"i öne çıkarır...

Dostluklarla !
(Bir sonraki yazımızda devam edecektir.)

20 Mart 2013 Çarşamba

Şimşekler Grubu: Bu son uyarıdır !

SORUN DA SİZSİNİZ,ARMAYI KÜÇÜK DÜŞÜRENDE İSTİFA EDİN!!!



Önder Serin dün yaptığı açıklamada “ Sorun bizsek istifa ederiz olur biter ” demiş. Sorun da sizsiniz, şanlı armamızı küçük düşüren de. Bu size son uyarıdır; İSTİFA EDİN ve Adana Demirspor’umuzun her yönden çok iyi yerlere gelmesinin önündeki engel olmayı bırakın…

Son 10 yıl içerisinde Adana Demirspor Taraftarı çok büyüdü, Türkiye’de saygı duyulan bir kitle haline geldi. Ama aynı zamanda bu taraftar yıllar geçtikçe olgunlaştı, bilinçlendi. Dolayısıyla Temmuz ayında yapılan kongreden beri söylediğiniz klasik yalanlar ve yaptığınız düzmece açıklamalar hiçbir Demirsporluyu etkilemiyor. O yüzden Demirspor Taraftarının daha fazla enayi yerine koymayı bırakın ve kulübü terk edin… Göreve geldikleri gün yaptıkları açıklamalarla yalanlar zinciri başlamıştı ama konuştukça batıyorlardı.

O açıklamalarda; şeffaf olacaklarını, her ay hesapları paylaşacaklarını, Demirspor’umuzu UEFA kriterlerinde bir kulüp kimliğine kavuşturacaklarını , alt yapıya önem vereceklerini , 2 trilyon hibe edeceklerini ve Adana Demirsporluluk duruşundan ödün vermeyeceklerini söylediler . Ve tüm Demirsporluların beklediği gibi her söylenen yalan oldu.

ŞEFFAFLIK dediler; ptt 1.ligten kulüp kasasına ne girdi, reklam , iddaa , kombine ,seyirci hasılatı, Spor Toto gelirleri ne kadar, yönetim ne harcadı ne kadarına temlik koydu, temlik koyulan paradan hiç alındı mı , belediyeden kaç lira geldi hiç birisini bilmiyoruz, niye aylardır basına bu konular bilgi olarak verilmiyor, NEYİ SAKLIYORSUNUZ ANLATIN…

UEFA kriterleri dediler; UEFA’nın şu an en çok üstünde durduğu konu futbolculara yapılan ödemeler. Bizim futbolcularımız ilk yarı para almadıkları için 3 gün idmana çıkmadı ve tüm ulusal medyaya yansıdı. Zaten bu rezilliklere geçen sene de şahit olmuştuk .

2 TRİLYON HİBE edeceğiz dediler; 14 Şubat 2013’te Önder Serin şu açıklamayı yaptı:” Bulduğumuz reklam paraları ve buna benzer gelirler oldu, bu yaklaşık 2 trilyon bir para, bu gelirin hepsini kulüp hesabına aktaracağız yani HİBE edeceğiz. Reklam ve diğer gelirlerin adı ne zamandan beri hibe oldu. İyi o zaman Mustafa Tuncel çıksın dolmuşçulardan 5-6 trilyon topladık hibe yapacağız desin , bir diğeri çıksın 1 trilyonluk kombine sattık hibe edeceğiz desin , vallaha güzel tezgah . Siz cebinizden kaç lira harcadınız ve bunun ne kadarını kulübe HİBE edeceksiniz bunu açıklayın bize, masal anlatmayı bırakın. Bu gelirler elbette kulüp kasasına girecek, cebinize girecek hali yok…

ADANA DEMİRSPORLULUK DURUŞU dediler; yaz aylarında kampta yaşananlardan Güvenç Kurtar’ın istifasına, taraftarı küçümsemekten bu günlere kadar Adana Demirspor’umuzu sürekli küçük düşürdüler. En son o kadar ileri gittiler ki Ali Utku’muzun vefat ettiği 2. Gün ve uğurlandığı maçın akşamında baloda dansöz oynatmaya kadar gittiler. Ramazan Çimen çıktı bu konuyla ilgili açıklamasında şunu söyledi;” Ölüm olur ama hayat devam eder “ . Demek maneviyatımıza bağlılık kendileri için bu kadar basit . Demek ölüm olsa da dansöz oynatmak normal. Halbuki ölüm olmadığı halde bir kaza yaşandığı için Şampiyonluk konvoyuna katılmayan bu taraftarla duygu ve düşüncelerinin kesişmemesine hiç şaşırmadık. Bizler Orhan Abimizin vefatında da , Bekir Başkanımızı kaybettiğimizde de , Gizemin vefatında da , Ali Utkumuzu kaybettiğimizde de aynı ortak duygularla hareket ettik. Çünkü Adana Demirspor taraftarı Adana Demirsporluluk duruşunu gerçekten taşır ve o duruş için mücadele eder. Kongrede laf olsun diye söyleyenlerle aynı yaşamaz o duruşu . Çünkü o duruş bu taraftarının kutsalıdır , vazgeçilmezidir.

Gelelim dünkü açıklamadaki seyirci baskısı konusuna; Önder Serin ! bu takım 5 te 5 yaptığında maçlarını başka bir stat da mı oynadı. Urfa maçında son 10 dakika tepki var dedin, 80 dakika tepki yokken ne yaptı takım. Bolu , Kayseri Erciyes mağlubiyetlerinde seyirci tepkisi mi vardı, 90 dakika destek verildi niye sonuç değişmedi. Manisa mağlubiyetinde taraftar mı vardı, takım sahada yürüdü. Takım galip geldiğinde bu taraftarı övüp , takım kötü gittiğinde taraftar baskısı deme. Bu taraftar enayi değil. Taraftar baskısı gibi bir yalanın arkasına sığınacağına bu takımdaki futbolcuların ödemeleri ne alemde , alacakları ne kadar, kafaları rahat mı ondan bahset. Erman Özgür Adanaspor maçından önce niye ” bir futbolcunun sırtına sahadakinden daha fazla yük binmemeli “ açıklamasını yapıyor, neleri kastediyor bunu anlat taraftara. 6 haftadır kötü gidişatın , takımın sahada savaşmamasının sorumlusu olan yönetim bu durumun neresinde bunlardan bahset Önder Serin . Dünkü açıklamadaki gibi sakın hedefimiz sezon başında kümede kalmaktı deme, hedefiniz kümede kalmaksa niye göreve geldiniz. Yüzbinler sizi istemiyordu, kimse sana ve Mehmet Gökoğlu’na zorla aday olun demedi , o zaman niye güçlü bir yönetim önünü kesip adayız dediniz. Şampiyonluk hedefiyle kongreye gelen bir yönetimin önünü türlü tezgahlarla kesip sonra da hedefimiz kümede kalmaktı diyemezsiniz. Bunu hiçbir Demirsporlu kabul etmez. Madem maddi gücünüz yoktu, madem ödemeler konusunda kulüp rezil olacaktı , madem şampiyonluğa oynatamayacaktınız öyleyse 10 trilyon hibe ile gelen güçlü bir yönetimi önünü niye kestiniz, bunun nedenini bu taraftara açıklayın.

Balodan istediğiniz sonuç alınamadığı için Ramazan Çimen Adanalı zenginleri şikayet ediyor. Güvenilir olmayan bir yönetime kim yardım eder ki ? Hesapların belli olmadığı bir yönetime kim sahip çıkar? Adana Demirspor taraftarı niye size destek versin? Son 6 yılda sizi denedik de ne oldu, kulüp ne kazandı? UEFA kriterlerine sahip bir kimliğimiz mi var ? Geçen seneki şampiyonluğa yönetim inanmıyordu ama Ercan Albay Hocamız ve futbolcular sayesinde şampiyon olduk. O futbolcular sizler için ”Denizli’ye gelmesinler bu takımı şampiyon yapacağız” demedi mi???

Artık yönetim için Adana Demirspor Taraftarları ortak düşünceye sahip ; bu yönetimin başka amaçlarla o koltukta oturduğu ve oturduğu her gün Demirspor’a büyük zararlar verdiği düşüncesi… Kimi yönetici siyasi geleceği için Demirspor’umuzu basamak yapmak istiyor, kimi reklam için kullanıyor. Bütün Demirsporlular bunun farkında , işte o yüzden Urfa maçında 15 bin kişi İSTİFA diye bağırıyor. Kongre sürecinden bu yana yaşanan tüm olumsuzluklarda Mehmet Gökoğlu da en az Önder Serin kadar sorumludur. Hırslarına yenik düşmüş , Adana Demirspor’un bugünlerini düşünmemiştir.

ARTIK YETER!!! Denenmişleri tekrar denemekten bıktık, aynı rezillikleri yaşamaktan da. Adana Demirspor Taraftarı sizleri tekrar tekrar yönetimde görmek istemiyor , Kulübe zarar veriyorsunuz ve o makama yakışmıyorsunuz.

Artık Adana Demirspor kulübünün başına yeni ve güçlü yönetimler gelmesini istiyoruz. Futbolculara günü gününe parasını ödeyecek, bizi Türkiye’ye rezil etmeyecek , çevresi olan , kulübe kuvvetli bir lobi oluşturabilecek, kulübe kalıcı gelir kazandırabilecek, bizi gerçekten UEFA kriterlerine sahip bir kulübe dönüştürecek, süper ligde bir Bursa, bir Eskişehir, bir Gençlerbirliği gibi her açıdan güçlü bir kulüp yapacak bir yönetim istiyoruz.

CANIMIZDAN , KANIMIZDAN ,HAYATIMIZDAN ,GENÇLİĞİMİZDEN , İŞİMİZDEN DAHA ÇOK SEVDİĞİMİZ ADANA DEMİRSPOR’UMUZUN ÖNÜNÜ AÇIN , DAHA FAZLA ZARAR VERMEYİN.
BU SON UYARIDIR VE SON SÖZÜMÜZ BUDUR…

ŞİMŞEKLER GRUBU

18 Mart 2013 Pazartesi

Yazı-Yorum

Ligin 2. yarısında 9 hafta geride bırakıldı. Adana Demirspor'umuzun bu haftalar neticesinde topladığı puan ise 9... Maç başına sadece 1 puan düşüyor. Ve bu üzücü tablo bizi küme hattı ile zirve hattının tam ortasına düşürdü.
Bu gidişatın tahlilini yapacağımız zaman bu sonuca etken olan nedenler arasında iki ana başlık var.
Hakem hataları ve yanlış transferler !
"Türkiye futbolunun en temiz adamı" olarak sıfatlandırılan Cüneyt ÇAKIR isimli FIFA kokartlı TFF'nin en prestijli hakemi Adana Demirspor - K. Erciyesspor maçına atanıyor. Aynı keza yardımcı hakem de en az kendisi kadar deneyimli bir isim olan Bahattin DURAN. Ve nasıl oluyorsa bu ikili ülkenin en iyi hakemleri iken ortaya hüsran idari zemin çıkıyor. İzleyenler hatırlayacaklardır bu büyük isimlerin küçük hataları nelere mal oldu. Neden bu maçı örnek olarak aldım çünkü 1. ile maç yapıyoruz ve eğer yenseydik zirveyle aramızdaki puan farkını 4'e kadar indirecektik ve aynı zamanda bu maç talihsizlikler sersinin başladığı maç olarak görebiliriz. Cüneyt ÇAKIR'ı eleştirmemizi haksız görebilecek arkadaşlar vardır elbette ama Cüneyt ÇAKIR ve Bahattin DURAN ikilisinin Manchester United - Real Madrid maçında yaptıkları hataların nelere mal olduğunu görerek eleştirimizin haksız olmadığına kanaat getirebilirler. Neredeyse puan kaybettiğimiz her maçta hakem hataları mevcut. Çalınan her düdük maçın yönünü değiştirecek nitelikte önem arz etmeye başladı. Umarız bundan sonraki maçlarda mağlubiyetlerin sebebi hakemler ve düdükleri olmaz !
Hakem hatalarından sonra sıkıntı arz eden en önemli konu ise yanlış transferler... Yapılan transferler ne takımın atak düzenine ne de hızına ayak uydurabiliyor. Transferlerin takımın eksikliklerini gidermesi, iyileştirmesi lazım ancak iyileştirmek bir yana aksine yarayı daha da fazla açıyorlar.
Bir de bunca sorun varken T.direktörün "Taraftar baskısından kaybediyoruz." diyerek topu bize atması gösteriyor ki yönetimin söyleyecek sözünün olmamasının ve durumu düzeltecek bilinçlerinin de olmamasının kanıtıdır. Rakiplerimiz taraftar gelsin diye bedava bilet dağıtırken biz pazartesi akşamı bile kapalı gişe oynadık... 
Eğer doğruysa yani futbolcularımız taraftar baskısından oynayamıyorlarsa bu tribündeki gücümüzün, sahaya etkimizin göstergesidir gurur duyarız. Diğer bir yandan da futbolcularımızın Mavi-Lacivert formaya yakışmayacak şekilde zayıf ve aciz olduğunun göstergesidir.
Ne siz biz olmasak da maç kazanabileceksiniz, ne de biz o tribünleri bırakıp evlerimize çekileceğiz. Siz yoktunuz biz hep o tribünlerdeydik taşeron yönetim. Görevinizi yapamıyorsunuz ondan sonra t. direktörün ağzıyla taraftarın onuruyla yerine getirdiği görevini elştiriyorsunuz. Futbolcu ya Demirspor taraftarının etki ve tepkisine alışır ya da sizlerle beraber çıkıp giderler. Çünkü biz hep buradayız...
Ama elbette ki bunun sadece yönetimin fasaryası olduğunu ve gerçek olmadığını düşünüyoruz, inanmak istiyoruz.
Biz inanıyoruz, sizler de bizim gibi inanırsanız zaferin zor olmadığı görünecektir.
Her gün yeni umutlara...
Sevgi, saygı, bağlılık
İnançlarımızla !

12 Mart 2013 Salı

Dünden Bugüne "İstiklal Marşı"

 Günümüzden tam 92 yıl önce kabul edildi M. Akif bey'in kaleme aldığı ve İstiklal Marşı olarak adlandırılan manzumesi. Arkasında Yeni Çağ'ın yenilmez imparatorluğu vardı. Fakat ne zaferleri ne de 3 kıtada koşturulan atları görebildi. Geç kalmıştı doğmakta, ölümünü görebildi bu 700 yıllık imparatorluğun... Kaderin bir cilvesidir ki imparatorluğun yıkılmasıyla birlikte kurulan onlarca yeni devletten birinde, yani bizim ülkemizde, Anadolu'da, bu yolda yapılan mücadeleyi anlatma görevi ona düşmüştü. İmparatorluğun zafer hikayeleri ile büyümüş bir adam için tahmin ediyoruz ki çok zor olur yıkımını görmek, yeni devletlerin kurulması ve bunun olduğu sırada bu uğurda yanan canları kaleme almak...
 İstiklal Marşı adı verilen M. Akif'in manzumesi bayrağa hitaben yazılmıştır. Peki bayrak neden önemlidir ki M. Akif bey bayrağı muhatap alarak yazmıştır manzumesini ?!
 Cevabı bugünümüzün en önemli sorunlarına ışık tutacak düzeyde...
M. Akif bey bu manzumeyi Cumhuriyet Türklerine ithaf etmemiştir. Bayrak uğrunda can veren Türk, Çerkez, Kürt, Yörük, Laz ve Arap her milliyete ithaf etmiştir ki bayrak bu akan kanlar üzerine biçimlenmiştir, vücut bulmuştur.
 Arkadaşlar biz atalarımıza layık evlatlar değiliz. Atalarımız dil, din, renk ve cinsiyet demeden yan yana durup savaşmış topraklarını kurtarmış ve Anadolu'ya yeni bir devlet kurmuşlardır.
Atalarımız aralarındaki onca farklılıklara rağmen ülkeyi kurtarmak için beraber ölmüşlerken bu topraklarda, biz ileri götürmeyi gaye edinmek için beraber yaşayamadık... Anadolu yangın yeridir, kardeş kardeşi vurmaktadır, annelerin gözyaşları durmamaktadır, evlatlar öksüz ve yetim kalmaktadır...
  Üzülerek söylüyorum ki kuruluşumuzdan bu yana "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" üzerimizde oynadığı oyunlarla bizi içeriden bölmeye ve bölge hakimiyetinin elimize geçmesine engel olmaya çalışmış ve başarılı da olmuştur. Tüm ülke birbirine düşman olmuştur...
 Biz Demirsporlular olarak İstiklal Marşını doğru anlayanlardan olduğumuza inanıyoruz. İnanıyoruz ki bağlılığımız her türlü mezhep, inanç ve ideoloji üzerinedir. Kanıtı ise tribünlerde hem Mehter Marşı'nın hem de Çav Bella'nın söylenmesidir. Kanıtı deplasman otobüslerimizden inen renktaşlarımızın yarısının camiye yarısının tekel bayiye gitmesidir. Ve yine kanıtı Hem Atatürk'ün hem Che'nin pankartlarının tribünlerimizde asılı olmasıdır. Bizler renkler arasında ayrım yapmamayı öğrenmiş, aksine renkler ile yaşayabilen insanlarız...
 Bu özel günde M. Akif beyi saygı ve hürmet ile anıyor ve rahmetli Sayın Muhsin YAZICIOĞLU'nun doğru tespit olarak düşündüğümüz sözü ile yazımızı bitirmek istiyorum
  - "Bu devlete bir kimlik aranıyorsa İstiklal Marşı yeniden, defalarca okunmalıdır."

Birlikte yaşayabilmek ve yaşatabilmek umuduyla...
Şehrin asi çocukları,
İnançlarımızla !

8 Mart 2013 Cuma

Türkiye'de "KADIN" olmak

Bu soruya ülkemizdeki kadınların her biri farklı yorum getiriyor ama ana fikir bu ülkede kadın olmak zor...
 Peki neden bu ülkede kadın olmak bu kadar zor ?
 Cevabı sosyal ahlakın çökmüş olması elbette. Kocalar eşlerine baskı uyguluyor, babalar kızlarına, ağabeyler kız kardeşlerine ve hatta erkek evlatlar annelerine... Bu baskı günümüzde psikolojik düzeyden, fiziksel düzeye ilerlemiş durumda...

 DAYAK !
Ülkemizdeki her 3 kadından ikisi hayatında en az bir defa az önce saydığımız erkek karakterlerinden birinden şiddet görüyor... Eğer günlük gazetelerdeki 2. sayfada bulunan ünlülerin yaşamı sayfasını okumaktan vazgeçip 3. sayfadaki ünsüzlerin ölümünü okursak bu söylediğime hak verilir...
Adam (!) 10 yaşındaki oğlunun yanında eşini 13 defa bıçaklayarak öldürüyor.
Adam (!) Hakimin boşamadığı "Evliliğiniz bitmesin" dediği eşini 12 gün sonra 72 bıçak darbesiyle öldürdü.
Adam (!) 60 küsürlerindeki annesini döverek altın dişini söküyor...
Adam (!) 13 - 14 yaşındaki kızını damat ile yaptığı anlaşma ile "5000 TL karşılığında sattım." diyerek yazıyor ve imzalıyor.
Adam (!) Eve gelirken kahvehanenin önünden geçiyor diye annesini hastanelik ediyor...
Bunun gibi örnekler çoğaltılarak gider. Ülkemizdeki kadınlara yönelik bu hareketler sadece şahıs olarak değil kurumsal olarak da sürdürülmekte. Emniyet Müdürlükleri de bunlara örnektir. Bir kadın "Kocam beni dövüyor, öldürecek diye korkuyorum." diyor. Polis memuru da -o da erkek!- "Kocadır döver bir şey olmaz." diyor. Bu tam 3 defa gerçekleşiyor ve 4. şikayet vuku bulmadan kadın, koca şiddetiyle can veriyor. İlgili memurlara açılan soruşturma ne oldu sonucunu bilmiyorum. Ama tahmini zor değil hak verirsiniz ki...
 TECAVÜZ !
Yolda yürüyorum ve karşıdan gelen karşıcinsimin yanımdan geçtiği sırada çekinerek omuzlarını düşürdüğünü başını yere eğdiğini gördüm. Bayanın yanımdan geçerken bana öyle tavır sergilemesi hemcinslerimin yaptıklarından dolayıdır. Gözle, elle ve lafla yapılan tacizlerin haddi hesabı yok.
Çoğumuz anımsarız N.Ç.'yi... 13 yaşındaydı ve 26 kişinin tecavüzüne uğramıştı. -Yazmaktan utanıyorum bu kısmı kardeşlerim.- Bu kardeşimiz tecavüzden sonra sadece bir koltuğa oturabilmek için tam 3 hafta boyunca anüs bölgesinden ameliyat ve bir çok cerrahi operasyon yapıldı... 26 kişinin hepsinin adı tek tek biliniyor ve hepsi de dışarıda. -İsimlerini vermem bloğumuz için uygun olmaz ama internette çok rahat bulunabilir.-
N.Ç. davasının sonucu ise ülkemiz için rezalet !!!
"...İlişki sırasında N.Ç. adlı kişinin 'Ah' gibi sesler çıkarması gösteriyor ki kendisi bu ilişkiye isteğiyle girmiştir..."
26 kişi dışarıda ve N.Ç. sadece koltuğa oturabilmek için 3 hafta tedavi gördü.
 Zulmü yapan hep erkek, suçlu olan hep kadın... Kardeşlerim ben bu ülkede erkekliğimden de ve Devletimizin kadını koruyamamasından utanıyorum. "Kadınlar cehennemlik, onların hepsini yakmalıyız."  diyen insancıklar tanıyorum... Bugün dünya emekçi kadınlar günü ve ülkemizde sadece erkeler, köleler ve çocuklar olduğu için bu gün kutlanmamakta... Söylemek istediğim çok şey var ama kimsenin başını da ağrıtmak istemem.

Bizi bugünlere sürükleyen herkese yazıklar olsun...
"Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa.."
Sevgi, Saygı, Bağlılık kardeşlerim ve değerli renktaşlarım.
İnançlarımızla !

7 Mart 2013 Perşembe

Adana Demirspor'umuz - Manisaspor maçı için..

Bu Cumartesi Adana Demirspor'umuz - Manisaspor maçını beraber izleyebilmek için; saat 18:30 da Beşiktaş/Kazan'ın önünde buluşuyoruz. Ve daha sonra yan tarafta bulunan "Şeker Cafe"ye geçiyoruz. / 2.Baskısını çıkardığımız atkımız ve polarımız, almak isteyen arkadaşlarımız için orada olacaktır. 

Est Sularus Oth Mithas

Yönetimin Halleri...

Her ne kadar basın toplantılarında aksini iddia etseler de taşeron yönetim taraftarın duygu ve düşüncelerine karşı ne kadar saygısız olduğunu yaptığı eylemlerle göstermeye devam ediyor...
Taraftar olarak bizler Ali Utku kardeşimizin vefatından dolayı hiçbir etkinlik ve organizasyonu yakın zamanda planlamazken taşeron yönetim bir balo organize ediyor. Elbette ki kınıyoruz ! Kınamalıyız da çünkü ilkin acımıza saygı gösterilmedi ve sonrasında ise sadece birkaç yüz kişiyle, taraftarın içinde olmadığı "Balo" adı altında bir eğlenceyle kutlama yapıyor. Biz halkın takımıyız, İlk sporcularımızın ve taraftarlarımızın tamamı emekçi insanlardan oluşuyordu. Taraftarlarımızın gelir ortalaması yoksulluk sınırı altında ve bizim için hayattaki en lüks şey sevmek, sevilmektir... Bizim durumumuz böyleyken Fuar alanlarında balo ile kutlama yapmak ne demek. Biz halkız, fuar alanında değil sokaklarda, balo ile değil davulla, zurnayla, halayla eğlenir ve sevincimizi paylaşırız. Hal böyle iken bu lüks eğlenceler de nedir ?
Taşeron yönetim aksini iddia etse de taraftardan ne kadar uzak olduğunu, belki bilmeyerek, göstermiş oldu.
Kaybımızın daha ilk günlerinde böyle şeyler hiç olmamalıydı. Gerçi kime söylüyorum ben ?!
Tabi bir de açık arttırma var bu baloda... Yahu biz Demirspor atkısı ile yola çıktığımız zaman yürüyüşümüze, konuşmamıza ve tavırlarımıza çeki düzen veren insanlarız. O derece armaya ve renklere bağlı ve saygılıyız. O derece ona aşığız ki isteriz kimse onu anarken kötü anmasın, kelimelerini düşünerek söylesin. Senin ne haddine insanların alın terinin, emeğinin, gözyaşının ve gülmelerinin sembolü olmuş bir simgeyi rakı masasına meze seçtirir gibi ortaya koyup "Açık arttırma" denen bir sistem ile fiyat biçtirtmek. Hiçbir rakam bu sayılanları satın alamaz ! Yok alsaydı neden dünyanın en zenginleri en mutluları değil ?! Biz böyle dedik ya hemen taşeron yönetim açıklama yapmış; "4 büyükler bile bu fiyata ancak satıyor. Biz bunu başardık." 4 büyükler ve Spor Toto Süper Lig üzerine endeksli Türkiye futbol camiasının bu ana akımına bizim taşeron yönetim de katılmış... Baksanıza verdiği örneğe. Biz cebimize bir kuruş girmesin dedikçe taşeron yönetim her an fırsatları kovalıyor belki birkaç lira cebimize fazla girer diye... Uzun lafın kısası Demirspor taraftarı ile olan bu zıtlığından dolayı siz taşeron yönetimi yarınlarımızda istemiyoruz. Ve bunun için diyoruz ki... YÖNETİM İSTİFA !!!

Sevgi, Saygı, Bağlılık
İnançlarımızla!

6 Mart 2013 Çarşamba

Takipçilerimize şahsım adına açıklamamdır...


Demirsporlu ve bloğumuzu takip eden her renkten ve cinsten kardeşlerim ve arkadaşlarım;
Son zamanlardaki iş yoğunluğu nedeniyle blog ile pek ilgilenemiyorum. Ben de birçoğunuz gibi çalışan bir insanım ve maalesef çok yoğun bir çalışma döneminden geçiyoruz işler çok yoğun yaklaşık 2 haftadır sabah işe gidip akşam eve gelip yatıyorum. Bizi buradan takip eden belki 1 kişi belki 1000 kişi herkese bu konu üzerine mahcubiyetimi belirtir ve daha dikkatli ve ilgili olacağımı niyet ederim.
 Gündem çok yoğun değerlendirilecek, tartışılacak ve açıklık kazandırılacak çok konu var. Amacımız Demirspor’u yaşamak ve yaşatmaktır. Unutmamak ve hatıralara kazımaktır. Duruşumuzu, tavrımızı ve sözümüzü açık bir şekilde söylemektir. Gündemdeki konulara somut durumun somut tahlili ile yorum getirmektir…İlkelerimizden hiç kopmamak ümidi ile;
 Sevgi Saygı Bağlılık
İnançlarımla!

3 Mart 2013 Pazar

Müslüm GÜRSES'e veda ediyoruz !



Adana Demirspor Tribünlerinde apayrı bir yeri olan Müslüm GÜRSES'e ahde vefaya gidiyoruz...

Çoğumuzun diline düşmüştür şarkıları. Bazen aşık ettirmiştir bizi, bazen sevdirmiştir, bazen sinirlendirmiştir, bazen özletmiştir, bazen unutturmuştur seveni.. Bazen galibiyette, bazen mağlubiyette olmuştur yanımızda, şimdi de biz onun yanında oluyoruz..

Yarın saat 11:00 da Beşiktaş/Kazan'ın önünde buluşuyoruz ve bunca yıl bizi bırakmayanı, bizde bırakmıyoruz. Cenazeye gidiyoruz !

Açıklamamızdır !!



Acısını yüreğinde hisseden, sevincini renktaşlarıyla bölüşen değerli Adana Demirspor Taraftarları..

Biz bu açıklamayı yaparken; ellerde kadehler çoktan kalkmış, gözler oryantâl aramakta ve kahkahaların boyutları hat safhaya ulaşmış bulunmakta.

Adana Demirspor'un 72. Kuruluş Yıldönümü Balosu adı altında Demirspor'u halktan koparmaya çalışıp, ellerine geçirdikleri tüm ürünleri açık arttırmayla satan, akıllarınca kendilerine bir çıkış yolu bulan zihniyeti Adana Demirspor İstanbul Tayfası olarak kınıyor ve lanetliyoruz.

Yapmış olduğunuz bu jakoben tavrın, daha acımızın üzerinden 2 gün geçmeden kadehlerde ve kahkahalarda boğulmasını asla unutmayacağız.

YAZIKLAR OLSUN !!

1 Mart 2013 Cuma

Güle güle "Mavi Çocuk"


Adana Demirspor'un kendisi küçük ama yüreği büyük taraftarı aramızdan ayrıldı. Kelimeler yetersiz, duygular yetersiz, ağlamak yetersiz.. Yolun açık olsun çocuk, bizi sevenlere selam söyle !